27 Ağustos 2013 Salı

Yağmurlu Bir Günde Okunsun Diye..


geçtim aranızdan
haziran sonlarında,
eteklerimde bir avuç kederle

       ve dilimde
       dünyaya başkaldırmış 
       bir dut dalı gibi şiir

siz radyo frekansları arasında
cızırtı duymuş gibi geçerken yanımdan
hüzünlendirmedi sizi
şairin gömlek cebinde kalmış
bir kaç dal sigara gibi
esmer çocuğun şiiri.

       geçtim aranızdan 
       farkınızda olmadan

geçtim dünyanın
zemin katı odalarından
karanlık
ve karanlık
güneş coğrafi terimden öteye geçememişken

geçtim aranızdan
güneşinizi engellemeden


Çağdaş Ünbal


26 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir Günün Anatomisi


ve seni sevmekle başlıyorum güne
buluşsa da her sabah
yüzüm soğuk metalle
pencereleri bahara açıyorum
kuşlara selam verip
ıslıklıyorum yolları

ben seni sevmekle meşhurum
öğle paydosları
çay saatleri
ve mütemadiyen güneş yansımaları
                                   hep seninle.

mesela sen
nakış işliyorsan orada
yüreğim ilmik ilmik oluyor
yasemin çiçekleri dökülüyor dibime.

ve
ay ışığına asıp ceketimi
seni sevmelerimle giriyorum yatağa.

bu ne ayıp
     ne kötü
bu olsa olsa
yağmur sonrası toprak kokusu.


Çağdaş Ünbal

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Mesai Saatleri Dışına Taşan Şiir


sen ve ben dışında 
bütün kuşlar ölüler.

sevgilim
mesai saatinde bana
şiir kitabı tavsiye ettiler.

göçe durmuş kırlangıç yuvayı düşünmez
giden tren
kalan yolcuyu düşünmez
bak yaz çıkıyor kapıdan
asfalt halen sıcak
sen ve ben dışında
bütün şiirler diri.

rakıya fesleğen serpmek güzel fikirdi
sigarayı bırakmak da öyle
bir başına çıkılan akşam yürüyüşleri ise
                                     bir o kadar rezil

başka türlüsü mümkün değil
alnıma şiir doğrultmalı
tetiği belki
amatör bir şaire bırakmalı

alnıma şiir doğrultmalı
çünkü mesai saatinde bana
keder tavsiye ettiler
bilemediler
kırlangıcın kanadına düşen yağmurun
kulağıma çalınan şiir gibi ölüm getirdiğini.

hangi kutsal kitapta yazar ki
bir sabah vakti
iran ellerinde açan
yasemin çiçeğinin kokusu.

şiir tutuşturdular elime
uğuldadı kulaklarım
nefes almıyorken
duydum kokusunu yaseminlerin

bu yüzden
              şiir
                  söyledim
                           mesai
                                   saatlerinde
                                             
terledi avuç içlerim.


Çağdaş Ünbal


20 Ağustos 2013 Salı

Esintisiz Şiir


denedim, olmadı
ruh halime kılıf
bir gömlek bulunamadı.

tdk hep kalıplaştırdı
oysa biz sığdıramadık sevdamızı
dinime imanıma seviyorum ulan derken
vurduk anlatım bozukluğunun dibine

şimdi ben
işten eve dönerken
iki bira almışsam tekelden
hani cuk oturur cinsinden
bulunmuyor sözlüklerde

parçalı bulutluyum diyorum
hani ha yağdı ha yağacak
bir de dinime imanıma seviyorum
gel de yaz.

olmuyor
durmuyor haliyet i ruhiyemin üstünde

                                  salonun ortasına atmışım bir tabure
                                  ulan deli misin
                                  ne duruyorsun orta yerde
                                 "sıkılıyorum ağabey"

neşet ölmeyeydi iyiydi diyorum
bir o duvara
bir bu duvara
kalk ışıkları kapa
tdk dan çare yok
neşet öldü
yağmur yağmıyor.

bu nasıl yalnızlıktır
kokusundan durulmuyor.


Çağdaş Ünbal

18 Ağustos 2013 Pazar

Falanca Duygular İçin Söylenmiştir.

ey elimizi cebimizde esir tutan çaresizlik
karanlıklar içinde yiten mum parçası
sövgü boynumun borcu
bu ahd
bu rüya

sigarasını alnına doğrultulmuş bir silah gibi
soluksuz bırakanlar var
ve elbette kaldırım boyu ağlayanlar
bir serçe nasıl ağlarsa öyle


bu masal başka masal
garip edebiyatı vesaire
neyse işte
güzel gözlü bir kıza aşık olunca
doğurdu kibirli çaresizliğimiz, çoğaldı
altının değer kaybetmesi kimin umrunda

korsan bir kitap almışsın renksiz
karakteri tutunmuş dünyaya aşkla
senin tam tersin oysa
tüp de bitmişse üstelik evde
gökyüzünden başka dostu yok insanın

sonra kapatıp ışıkları
söversin azar azar
çaresizliğine kılıf olur sevdan
diyemezsin
susarsın usulca
ararsın karakteri gibi renkli olmayan kitaplar arasında

bazen bulamazsın
gökyüzüne açılan bir pencere.


Çağdaş Ünbal


13 Ağustos 2013 Salı

Rüyalama Kırk Üç



karşılıklı sevda
cereyan yapıyor dilimde
keder mesela
keklik kokuyor bir sabah vakti
oysa başlı başına
teşebbüs sebebi intihara

sonra o adamlar gülüyorlar
parklarda mutluluğu güdüyorlar
çaya şeker atlamayı unutuyor bayan çok şeker
havalar da çok iyi
sokak bir acayip
ilahi falan söylüyor kediler
dedim ya karşılıklı sevda
yaramıyor bana

ondan geriye saymadan bayılmışlığım çok
allaha şükür bünye de alışkın mevzulara
yahu ne oluyor demeye kalmadan
hoop
aklım havada
midemdeki ağrı sigaradan, eminim
ya gökyüzünün telvin hali
zemheride açan çiçekler

biri başıma sert bir şiirle vurmuş olmalı
yoksa ne işi var erik dalında kiraz yaprağının
bu kelimelerin ne anlamı var
elbet gökyüzü başka
ona elhamdülillah.



Çağdaş Ünbal



7 Ağustos 2013 Çarşamba

Yol Sonrası Söylenmiştir.


yolların ayakta bıraktığı iz
ayağın yolda bıraktığından fazlaydı
yaz sonu güneşi ne kadar ısıtırsa evi
işte o kadar
yol ile soğuk ev ilişkisi gözaltı torbası
sözlüklerde aramak nafile.

incir ağacının gölgesi malum
ve yaz sonu
bütün iklimler aslında ayaz
yalnızlık dediğin
yürümek yolu
kaldırmadan başını.

toprağın denize ulaştığı yerde güneş batıyor
insan seli alsancak
karanlık örtmeli yalnızlıkları
hesap kesmeli artık
yoksa bu ayan ve beyan durumu
deniz temizlemek zorunda kalacak.

rüzgar nereden eser ise o yan söylemekte
rüzgar bu konuşur elbette
yine de halince anlamaya
rüzgar olmak gerek bozkırda.

o vakit nereye gittin ise
sırtında tarifi mümkün olmayan kederle
duvarları griye boyamak
                      boynunun borcu
bir nevi tüzük hazırlamak yalnızlığa
maddeler birbirini takip ederken
kaybolan güneş
çekilen perdeler
çaysız bir ocak
ocaksız bir ev...

bir başına büyütülen kederler
mübarek at soyu
gittikçe hızlanan bir dünya
ellerine alıp bir kitabı ortasından başlamak
hikayenin başı fikrimce sabit
elbet yine de duvarlar
mutlak suretle oradalar.

gittikçe kalabalıklaşan
inmektedir yalnızlığın merkezine.


Çağdaş Ünbal

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Bakkalda İşlenen Cinayetin Tatbikatı



her halini düşündüm
radyoya uzanışını, sigarayı tutuşunu
ekmeği bölüşünü
kitabın sayfasını çevirişini
ayakkabı bağcıklarını bağlayışını
bakkala camel soft deyişini
bunalınca saçlarını geriye atışını
gözlüklerini düzeltişini

sonra pazarda elmalara dokunuşunu
bir polenin burnuna kaçışını
siz de görün deyişini
çaya şeker atışını
her halini düşündüm

her halini düşündüm de
bir bana bakarken tahayyül edemedim seni
kalbimin hızla çarpması engelledi bunu
ritim bilmeyen bir bateristti ve intihara meyilliydi kalbim
yani ben bir bakkal olsaydım
ve sen bana camel soft demiş olsaydın
muhtemelen bir cinayet işlemiş olacaktın, haberin yok.


Çağdaş Ünbal