24 Kasım 2014 Pazartesi

Bulut Kusan Adamlar.


                                                                    'sözüm yabana'
                                                                   
                                                                    

yeşil mi yeşil bir perdenin ardında
şeyhimin elinde bir kutu xanax
uçurumlar falan -ulama araları
habersiz elbet aynalardan -estetik cerrahlar
kurşun değdiği tende ılır -yara arsız
ekonomi bültenlerinden umutlu piyasalar
boş böğrümde bir dikit
ağır.

ceza sahası mahşer provası
ben tek kişilik baraj gibiyim!
oysa şeyhim kehribar bakışlı,
-balı dalında kuru
dua niyetine aftershave
yüzüm gül bahçesi sanki
ahım.

ama bu çilehanenin duvarlarında priz yok
kapalı mobille bir
rakamla 1 saat şarj
dayanamıyorum şeyhim
bu imtihandan kaldım artık muaf sayılırım imandan
muskam geçersiz eczanelerde
-eyvah.

sevgili şeyhim,
ömrüm farzını kılmadığım rekatlarla dolu
kiramen katibin ve prospektüs
doz aşımının neresindeyiz?





Çağdaş Ünbal



19 Kasım 2014 Çarşamba

Bir Garip Savunma Sanatı


bir adam çiviyle ayasını yontuyor
üstelik ortada geçerli hiçbir kutsal ruh da yokken

daha evvel de
ayaklarına bağlanmış taşlarla 
salonun orta yerinde durmuştu öylece
bazen suyun üstünde de nefes alınamaz' 
diye not düşülmüştü ajandalarda
elbet herhangi bir cumartesi gününe ağustosun 

güvercinlere bakmaktan başının döndüğü bir ikindi
toprağa mektup çizmişti adam
evet bazen toprağa mektup çizilir-de-
güvercinler onu taşıyamaz
yer yarılmaz,
kalkılır gidilir
belki uyunur
-siz de bilirsiniz.

hayır ağlamıyorum
onlar benim süt dişlerim

meyhanenin naylon masa örtüsünde ay düşledi adam
akşam olmak üzereydi
üstelik meyhanenin bir çatısı vardı
kalkıp gidilemezdi işte
siz de iyi bilirsiniz ki
kalkıp gidilemez genelde
yer çekiminden ilgisiz nedenlerle

-tam da o saatlerde
kimliği belirsiz kişilerce-
'sıkıldıysan televizyonu açayım'
diye yazılıyordu lisenin duvarına

lunaparkta bir lira karşılığı yumruklanan makinelerin karşısında
öfke biriktiriyordu adam
dokunsan ağlayacaktı ama
daha neşet ertaş'ın sağ olduğu günlerdi
bilirsiniz işte
insanı ayakta tutan şeyler vardır
onlar gider 
siz duyma yetinizi kaybedersiniz

bir adam çiviyle şakaklarını yontuyor
siz de biliyorsunuz.




Çağdaş Ünbal




12 Kasım 2014 Çarşamba

Selvileme


'senin dal boyunda yara beslenir,
bilirim de..'

taşradır bu
hangi köşeyi dönsem ayrı keder
'parklarda banklar' da ne güzel tamlama!
kışlar soğuk ve yağışlı
şu patiklerimi yamasana

üstelik ritmi kaçırmış saz gibiyim biraz
birkaç telim de noksan
ve sen
ayın ondördü gibi vuruyorsun seyrime
gitme öyle, ben de şaşkınım
beni biraz uyutsana

yönetmelikler jilet olmuştur gül sakallarıma
direncim artmış, öfkem sararmıştır
tamda adam olacak çağımmış gibi
yıkılma ardıma
sana zahmet tabureye vursana.



Çağdaş Ünbal

10 Kasım 2014 Pazartesi

Geçenlere..


kim geçmiş maviliğinden gökyüzünün
suyun serininden
yükseğinden dağın

kim bir avuç zulmü sığdırıp bileklerine
bırakıp gitmiş kuşları

ki kuşlar
kutsal kitabıdır gökyüzünün

belli efendim besbelli
bu illegal bir varoluş destanı.




Çağdaş Ünbal



2 Kasım 2014 Pazar

Karanfil Ağıdı

                      "acı insana her şeyi söylediyor."
                                                muharrem ertaş


ve anılar
hep bu uzun kış gecelerinde
insana geçmişinden gün biçtiriyor kendine

soğuk salonlarda bir karanfil
kırılıveriyor
tam da sevgiliye uzatılacak yerinden
akıl alır şey değil
bir karanfil kırılıveriyor
tam da sevgiliye..

çatılar poşetinden henüz çıkarılmış
sabırsız bir jileti andırıyor
dizlerimden aşağısı protez
beni bırakın siz kaçın-
diyemiyorum
-lütfen birlikte ölelim.

diş fırçalamayı
müfredata kim koymuşsa bırakın o uyusun
siz kalın
daha çok izmarit
daha çok küfür
bir yarayı anlamlandırabilir

sonra,
belki yıldızlar
gecenin dikiş izleridir
ve bizler
kuruyamayan kan damlaları yeryüzünün
LÜTFEN güneşe çıkmayın.




Çağdaş Ünbal