23 Kasım 2017 Perşembe

Biriyle Konuşmalar 214


karım her gece mutfak masasına bir elma bırakıyor.
bazen amasya oluyor, bazen arapkızı
belli olmuyor.
o elmayı sabahları ben yiyorum.
bazen yarısını yiyorum.
sonra bir sigara yakıyorum. hepsini içiyorum.
mutfak biraz soğuk oluyor.
kalkıp işe gidiyorum.
(karanlık)
dönüyorum.
dönmemiş gibi oluyorum bazen.
bir şeylerimi dışarıda bırakıyormuşum sanki.
ne olduğunu bilmiyorum. öyle hissediyorum.
karım yemek hazırlıyor. yemek yiyoruz.
ekmeği çok seviyorum. en çok onu yiyorum.
mutfak biraz soğuk oluyor.
ihtiyaç dahilinde kullanılan bir ısıtıcı olsaydım keşke diyorum.
içimden diyorum ama bunu.
ekmekle çalışan ısıtıcı.
gülüyorum.
karım neye güldüğümü sormuyor.
uykum gelmiş taklidi yapıyorum.
aklıma uykusu gelmiş ısıtıcı düşüyor.
yere uzanmış ısıtıcı. battaniyesiz.
yine gülüyorum.
ben pek gülmem. bu akşam ikinci oluyor.
karım sormuyorken bir tane daha güleyim istiyorum.
bak yine ısıtıcı.
uykusunu alamamış ısıtıcı.
ilahi.

keşke ekmeği iki alsaydım.


19 Ekim 2017 Perşembe

Sırlama


soldu çiçekleri cephelerin
ayaz aldı içlerimizi
avucumuz sımsıkı
seyrettik,
seyir ettik 
yokmuşuz gibi
hani hiç olmamışız gibi
canımızdan geçenleri





Çağdaş Ünbal




21 Eylül 2017 Perşembe

Öylece


Eteğimizde beş okka taşla dibe salınıyoruz. Az kaldı. Sabreyleyin. Kimseniz artık.

3 Ağustos 2017 Perşembe

Af Diyetine




külçeler yüklü değilim*
yokuşu koşabilirim
fakat bu enfarktüs
bu kan kokusu burnumda..

bir bulut geçti demince
serin ve üzerimden
heybemde bir şey yokmuş gibi
oturdum gözlüklerini düşündüm
buğday başakları arasından yükselen
tel direkler gibi hatırımda
bir bulut geçti de demin

ellerim
birer şemsiye
               gibi sallandı
                      durdu boşlukta

evet, oldu
demince.




Çağdaş Ünbal



18 Temmuz 2017 Salı

Badanasız Özdeyiş



seni öpmek bile gelmiyor içimden, bazen
adı ünlenen bir gelin oluveriyorsun
burnumun direklerinde
ağzında ifadesiz harf yığını
saçlarında çorap bozması toka
bilakis güzelsin aklın durağanlığında

seni balkona atan neyse
ondan muzdaribiz elbet hepimiz
şimdi bu temmuz gecesinde

ayak diresek
bozabiliriz bütün imar planlarını
biliyoruz,
gerekçemiz çok
ve bu bizi mağlup kılıyor
-siyah beyaz bir belgesel akıyor damarlarımdan-

kekre de değil
başka bir şey var bu aynalarda
hurçlar dolusu yaşanmamışlık
bakayım istiyorsun
-kendinle göz göze olmak
alışmanın kapısı
biliyorsun-

içime bir kadın ismiyle seslenmek
bir ihtimal
yağmuru çoğaltıyor
-bildiğimi sanıyordum.




Çağdaş Ünbal


21 Haziran 2017 Çarşamba

Sensin Veli!



öfkesini yitirmiş yığınlardan sıyrılıp
bak sevgilim bu dağdır,
koynunda rüzgar yarığı
eteklerinde suret
uzaklarında elbet bir yerlerin
yahut penceresinde bir hastanın
penceresinde
hastanın

yani çerçeveye sığabildiği kadar
ve karanlık akşamları,
suretleri soğuk
ateş yanmışlığı da var yücesinde
peygamber ağırlamışlığı da
adına ne dersen!

simitten dökülen susamda kalori hesabı
ödem sökücüler ve bitki çayları
ter içinde akşamlar koşu yolunda
modernite bir semt adı!

definini bir kaba koymuş komşular
(-ay ne şeker)
paylaşılan kablosuz
ve allah biliyor ya dağın yalnızca adı!

ölen öldüğüyle kalıyor
perdeler hep stor
zaten ne peygamber kaldı
ne ateş
herkes teşhir ürünü!

bitti.





Çağdaş Ünbal




9 Haziran 2017 Cuma

Gün Sızıntısı.



nöbetçi bir lunapark şimdi yüreğim
bir demet turna katarı

bütün balkonlarından şehrin
pasajlarından,
ötesinden sonra
dağlarından ve tepelerinden
seğirtmiş,
toplanmış cümle çiçekler
rahmine karımın

gazeller serilmişten evvel
kiraz filizlenmiş
ekin ki
göğün altında bronz
ve toprak
hiç olmadığı kadar bereketli

ellerimde karıncalar.




Çağdaş Ünbal






28 Mayıs 2017 Pazar

Morg Önü Söylencesi 3


perdelerden taşan güneşin kendisi
arsızca paçalarımıza bulaşan sarı
bak bu duvar
bak bu çaresizliğin nüfus kayıt örneği
şimdi git
ben seni ararım.

aklımla eyleşen süvari birlikleri
ve baharı tam tekmil selamlayanlar
balkon sefaları
ille de yetersiz sarhoşluklar
bilirsiniz.

bütün babalar fiyakalıdır
sararmış vesikalıklarda
ve kimse karanfil yetiştirmez rüyasında
buna izah gerekmez

ne varsa aklımızın kıyısına tutunmuş
bizi şah damarımızla takip eden
yerle yeksan
bir intihar teşebbüsü kadar yakın
yaz türlüsü kadar erken

çatılardan sonrası gökyüzü
kuşlar ve allah.




Çağdaş Ünbal







7 Nisan 2017 Cuma

Pasajlardan Taşan


                                                                                                 
gitmek istemenin duruşuna bakakalıyorum
-moda bu-

canım acıyor
çünkü çürüyen dişlerimin arasından çekilen küfür
gebe bırakılmış duygularımın kanaması yine de
ve elimden -susmak dahil-
hiçbir şeyin gelmemesi.

meydanlarda akan kalabalıkla
yıkandım yıllarca
kirim, pasım eksik olmaz, bağışıklık sistemim tavan
kilitledim kapıları ve bütün ziller bozuk
aynadaki suretim bumerang
bıkmışlığın bu kadarı
farkındayım
üstelik ceplerim antibiyotik dolu

şiirle silahlananlar talebeler,
kravatsız memurlar,
çiçekçiler
ve öfke,
sömürülen duygular
aramızda kıvrılan
dikenli dostluklar
bütün kahveleri toplasan dünyayla yaşıtlar

yine de seyran yerinde üryan bir şiir;

aklı bir karış havada
mor zemine sarı çizgileri olan bir zebra
yazmak vardı
yolunun üstündeki bütün duvarlara.




Çağdaş Ünbal





26 Mart 2017 Pazar

İç Konuşma


bir sosyalleşme biçimi olarak kürtaj
kirli perdeler ve bahar
pencereden fışkıran polen
kriz vakti ve yoğun bakım
allahım bu ne acele!

toprakta uyuyakalmış tohum
rüyasında orman.

bir sosyalleşme biçimi olarak
muhabbet kuşu
yahut intihar
(ifade biçimidir bir yerde)
yatsıdan sonra kahve köşelerinde

kablosuzun şifresi kira
k büyük
allah da
diyorum
bakma burada olmadığına

altımetrekareden bildiriyorum
burasıdır dünya
hangi yöne dönsen
çarparsın yazdıklarına.




Çağdaş Ünbal


6 Mart 2017 Pazartesi

Öfke Üzerine Söylenceler


çıkınca o yokuştan
soluklansın diye yaşlı gürgen
ekmek ve hak aşkına
sevgilim piyasalardan ne haber?

ritmik delirmiş sokak lambaları
kediler ve berduşlar
belediye de toplamadı şunları ayol
seviyoruz ama fotojenik değiliz
bunu sana nasıl sussam?

mayomda güvercin pislikleri
benzin beş lira
deniz de ısınmadı daha
neymiş efendim
kendini kundaklamak istiyormuşcasına
öf
klimalar çalışmıyor
bu nasıl dergah!

sevgilim ben bu yaza hazır değilim
sonbaharda buluşalımmış
ekmek ve hak aşkına
yoksa bu bronzluk
incitebilir misafirleri

biletler fahiş
gişeler boş
sahnede bir şeyh-
başına kalmış

hü.




Çağdaş Ünbal





13 Şubat 2017 Pazartesi

Sirkeli Su



                                                         'bir yara dışardan olsa
                                                          halk ona bir merhem çalar'


gök şiddetinden savuruyor bu defa
loş bir mutfakta
küçük bir masanın başındayım ve
gök ile başlayan şiir kuruyorum

kalbim bir zamandır
yorgun bir su değirmeni gibi gıcırtılı
otuzumu yeni geçtim
bıyıklarım yeni sarardı tütünden
kalkıp bir başıma
gitmişliğim de yok amasra'ya
bunun gökle ilgisi varsa da
şiirin burası işgal altında

öylesine de gelebilirdi aklıma
bir kuşun süzülüşü
elbet gökte
sancılar ve terkedilişler olmadan
kanatmadan iç organlarımı
yalayıp geçebilirdi saçlarımı

yani ölümün sureti
yansıyınca yüzüme aynalarda
elini tutmuşum gibi
halk otobüsünde bir anda
gibi bir şeyler
bir şeyleri

kim zamanlı ölmüş ki
yarışı reddeden atlardan başka

geriye göğsüne kuşları takmış
gök kalmış
çocukluğumun bilyelerini andıran

uzanıp
seyrediyorum.




Çağdaş Ünbal



3 Şubat 2017 Cuma

Su Çiçeği


trenlerin soluklandığı yerde
bileğini kalaya çekiyor
kara gözlü bir vatman,
kimsesizlerin,
gölgesi olmayanların bakışlarından
yılkı sürüsü gibi geçiyor zaman

vitrinler daha kararmamıştır
sokak lambaları ve köfte tezgahları harlı

otel barlarında kadehler dolup boşalıyor
incecik bacaklarıyla orospular şakırdıyor koridorda
bacaklarına bakıp inanamıyorsun
dünyayı taşıdığına

bir kadeh daha.

geceye hazırlanan sokak
sabaha soyunuyor
onlar giyinirken
ve talebeler düşüyor yollara
bazıları çoktan..

sonra çöpçüler
ellerini
nefeslerin buğusuyla(..)
bakıp ellerine
mahkum olduğuna(..)

ve eteklerinden
şehir çöplüğüne düşmektedir su çiçeği
bir dolu kadehte
karanfil gibi kırılmaktadır
yarına inanmayanlar.
(otopside bu yazmayacak.)




Çağdaş Ünbal




10 Ocak 2017 Salı

Akşamdan Evvel


gülkan'a


daha kışı yarılamamışken
soğuğa ve boşalan ardiyelere inat
bir romanın son cümlesinden
gökyüzünün pamuklanmasından
daha sancılıdır elbet
ananın acısı
bir göz odada
bana uzanan yolda

şiirdir bir nevi
yazılanlardan bağımsız
ekmektir kurda kuşa
güneştir mahpusa

o yolu yayan mı geldin gözümün ışığı
alaz mı daladı çıplak etini
bu kan coğrafyasında ne bu direnç
ey göğsüme dayanmış mavzer
eklemlerini sarayım hınçla
bak bu dünyadır diyeyim
neresinden istersen orasından ağla

ah ayçiçeğim,
begonyam

sen gelmeden önce
bütün mevsimleri dizip bir ipe
sallardım iki dal arasında usulca

ah nar'çiçeğim
fidanım
kavgaya ve sabaha inancım

bunu böyle bil;
ellerinle direneceğim.




Çağdaş Ünbal