Gökyüzü yeryüzüne karşı bütün donanımlarıyla taarruza geçmiş ve ilk gözüne kestirdiği Mamak civarı olmuştu. Yoksa yağmur damlalarının insan vücudunda bıraktığı acıyı anlatmak mümkün değildi. Bu bildiğin savaştı. Ve bu savaşta arada kalan Semih, kendini can'siperane Erkan abinin kahvesine attı. Şükür; sığınak, ilkyardım; çay.
Meteoroloji deneyimsel verileri (ki bu istatistiksel veri oluyor) bilim süzgecinden geçiren hatta geçinen kurum olsa da hayatın deneyimleriyle hiçbir şeye kesin gözüyle bakmayan Semih tabi ki sallamamıştı sağanak uyarılarını. Çünkü bugüne kadar neyi salladıysa dönüp dolaşıp götünde patlamıştı. İşte deneyimin duygu süzgecinden geçirilmesi bu. Fakat bu konuda akademik çalışma yok.
Ertan abi kahvede çarşafa müsade etmeyince çayın yanına samsun parlattı Semih. Gerçi kapalı alanda tütün mamülü yasak olsa da Ertan abi müşteri kaybetmemek için bu yasağı pek sallamamış, baba yadigarı kahvede yasak sonrası tek değişiklik metal küllüklerinin yerini çay altlıkların alması olmuştu. Burası Mamak'tı. Çöplüğü, cezaevi, askeri ve bitirimi ile meşhur, dayağını tatmadan ayrılmayı tavsiye etmeyeceğimiz gözde bir kuyu.
Semih ikinci çaya müteakip üçüncü samsunu ateşlerken yağmur yerini ceviz büyüklüğünde doluya bırakmıştı. Gökyüzü kararlıydı. Çiçeğe durmuş dalları kıracak, ürünün pazar fiyatını yükseltecek, halkın alım gücü düşecek, anarşi boy'gösterecek, hükümetler devrilecek ve yeryüzünün sonuna doğru koşar'adım yaklaşılacaktı. Kanalizasyonlar durumu çoktan anlamış, logarlardan pislik kusuyor, elektrik umutsuzca gidip geliyor, Mamak sonun başlangıcına evsahipliği yapıyordu.
Dördüncü sigaranın üçüncü nefesi Semih'in cigerleri ile buluşurken beş yüz metre ilerideki evine ilk su dalgası merhaba demişti. İki göz odanın birinde Semih diğerinde güvercinler kalıyordu. Kentin kıyak kuşcularından ustaca çaldığı güvercinleri bu odaya kapatıyor, müşteriyi kepçeleyince güzel fiyattan okutuyordu. Limonu, arabı, paçalısı, mardini derken Semih'in bir göz odasında beş tane cillop gibi doğan slx yatıyordu.
Televizyonda bonzai haberi dinlerken nereden çağrışım yaptı bilinmez ama aklına güvercinler düştüğü anda kendini sokakta buldu Semih. Siperden çıkan Semih'i gören gökyüzü taarruzun şiddetini artırdı. Semih adımlarını sıkıştırarak karşılık verdi. Bahçe kapısını açmak gibi bir alışkanlığı yoktu, üzerinden atladı. Güvercinlerin olduğu odaya yöneldi. Kapıyı açtı.
Oradaydılar, tavana yakın tüneğe dizilmiş halde gökyüzünün göğsüne takılacak madalyayı andırıyorlardı.
Çağdaş Ünbal
24 Ağustos 2014 Pazar
16 Ağustos 2014 Cumartesi
Mevsim Salata Sirke İster.
başarısız intihar girişimleri gördüm,
yanardağ menzilinde petrol kuyuları
papyonsuz avukatlar
aman ne ayıp
mutsuzluk üzerine yakın çekim
iç mekan
tekli çekyat
aman sabahlar tez olsun
ben cam kenarı istememiştim muavin bey
bak koltuğumun pozisyonu dik
yüz hatlarım oldukça silik
ötenazi servisi ne zaman başlayacak acaba?
sol yanım da fena tutulmuş ayol,
ve bu minval üzre
dünya ile aramızda
şiddetli geçimsizlik söz konusu
memur bey
boşayın bizi.
Çağdaş Ünbal
15 Ağustos 2014 Cuma
Saka Kuşunun Düş'üdür.
..
dağlarda eşkıya
ince bir yel gibi
demeye getirir şair
çünkü kent
dört tarafı sustalı kara parçasıdır
diyemez
o söyleyemeyişi
çam gövdesinden öğrenmiştir ki
pektir
yel ve yağmur damarlarını sessizce çoğaltır
o kadar çoğaltır ki
insanoğlu körebede daha o sayıya ulaşamamıştır
çünkü gizleneni dürten merak kördür
çam dingin/şair kanser
diyecek başka kelam yoktur
çam,
sal iken de suskundur.
Çağdaş Ünbal
http://www.youtube.com/watch?v=3oxgTB13hHI
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Yolda.
parça tesirli patlayıcılar kur
eriştiğin noktasına usunun
damarlarında vivaldi
parmak uçların arabesk
bir çırpıda yarala hatıralarını
çekip gitmeyen bir sen değilsin
bak bu gece
bak bu kan-
bak bu -ağlayanlar
tetikte hepimizin parmak izi
ve sevda niyetine
göğsümüzde bir plastik mermi
gecenin orta yerine kurulmuş
y'aşevi gibidir şiir, soluklan.
Çağdaş Ünbal
eriştiğin noktasına usunun
damarlarında vivaldi
parmak uçların arabesk
bir çırpıda yarala hatıralarını
çekip gitmeyen bir sen değilsin
bak bu gece
bak bu kan-
bak bu -ağlayanlar
tetikte hepimizin parmak izi
ve sevda niyetine
göğsümüzde bir plastik mermi
gecenin orta yerine kurulmuş
y'aşevi gibidir şiir, soluklan.
Çağdaş Ünbal
9 Ağustos 2014 Cumartesi
Garipleme 352
sen böyle güldükçe
kansere çare bulunur,
marsa hamak da kurulur.
evinden denize giden yola
ben istiyorum ki bank olayım
sen de gül olayım,
şairlerin gömlek cebinden intihar çalayım
yuğayım bir bir saçlarını
kokular süreyim caddelere
kitap fiyatlarını kırayım
sen böyle gül
ben şiir dizmeye çabalayayım,
bocalayayım, ziyan olayım.
Çağdaş Ünbal
Çağdaş Ünbal
4 Ağustos 2014 Pazartesi
İlk Müdahalesi Gecikmiş Şiir.
demlikler dibi ah.
ağustos öldürür küpe çiçeğini
ve ter
tüh bu yaz geceleri
iyi ki kamelyalar, buzdolapları
bir ayağı noksan vantilatör
tıkır tıkır işleten saati
iki adet kalem pili
musikiye zehr'olan sıfatlar
rast'gelinen frekans
ısınan yeryüzünün buharlaştırdığı su
safi rakı
uzakta olana sarılan an
-dışında
bir ben var benden içeri
ağustosu çizemeyen
balkon konsu
ve dişi kırlangıç müptelası
tükürük içinde aynalar
-ama bunu yazma-
mikrofiber bezden arda
gazete sayfalarında tarihi adım,
çığ demokrasi sarı bikini
yansımalar günaha gebe
politika sayfası eski ulema
mısır koçanından
mavisinden sonra
neden şen olasın Ürgüp
bunda gülünecek ne var?
Çağdaş Ünbal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)