30 Nisan 2013 Salı

İhtimallere Göz Kırpmak

tren rötar yapar
senin fikrinle avuturum kendimi
yürürüm kaldırımlarda sessizce
ben seni bir başka seviyorum
oturur bunu yazarım
sen üzüp tatlı canını
çekme ayaklarımın altından yeryüzü denen halıyı
o tren gelir
kaldırımlar son bulur, yol bir ormana çıkar
ben oturur ağlarım
ıslık çalarım çatlak dudaklarıma inat, ritimsiz
ben seni bir başka seviyorum
hadi gel bunu konuşalım, susmayalım

boş kalmaz o kırlangıç yuvaları
döner elbet dönmesi beklenen
çiçeklerle konuşmak anlamlandırır akşam üstlerini
mayıs kapıya vuruyor kalk aç pencereleri
trene küsüp yola sövmek benim gibilerin işi
sen çiçeklenmiş bir bahar gibisin
ne istasyonlara sığarsın ne şiirlere
yine de ben seni bir başka seviyorum
oturur bunu yazarım yarım yamalak kelimelerimle

filmlerden çıkarız seninle
yürürüz kordon boyu
ben sana seni nasıl sevdiğimi anlatırım
sen denizi izlersin
sular altında kalır hasankeyf
tarihe gömerler beni atlar misali
oturur buna ağlarız son silahımız gözyaşlarımızla

aynalar olmadan da yaşarız
hadi gel saçlarını tarayalım


Çağdaş Ünbal


Soğuk Suda Yıkayınız.

umutlar gün geçtikçe kirleniyor
sıcak suya sokma fikri arınmaktan ileri gelir
rengini sevmemiştik şimdi bedeni de uymuyor
ipe serilen umutların üzerinde mandal izi 
yeni umutlar için oldukça yorgunuz
mandal izini gizleme çabasına girişmek; hayata tutunmanın görsel sunumu.

Çağdaş Ünbal

28 Nisan 2013 Pazar

Şizofrenik Konuşmalar Altıyüzonaltı

-Pardon. Saatiniz kaç acaba?

Burada ikiyi yedi geçiyor
fakat paris'te biri yedi geçmekte
hayır canım paris'i hiç görmedim
görmek isteyip istemeyeceğimi bile düşünmedim hatta
bunun ne anlamı mı var 
asıl siz bu kadar güzelken
ben paris'te olmuşum
anadolunun göbeğinde doğmuşum ne önemi var.

yollar diyorum
mutlak inançla varlar
getiren götüren olmaktan ziyade
duran ve yeryüzü
yani ayağımın altı
bağışlayın yanlış sıktım
bir filozoftan ziyade 
bir deliyim
yani öyle diyorlar
oysa siz deli olamayacak kadar güzelsiniz
öyle bir adınız vardır ki sizin
hiç bir deliye yakışmaz
hasta kelimesini sıfattan saymaz.

saat ikiyi yedi geçiyor
hayır güzelim on geçmiyor yedi geçiyor
elbette on geçecek birazdan
ve siz olmayacaksınız o zaman karşımda
şimdi siz karşımdasınız ve saat ikiyi yedi geçiyor
ne olur zorluk çıkarmayın

her saatin yedi geçeninde 
hüzünle yad edeceğim sizi
ve kırmızı bir kalemle altını çizeceğim 
sizle geçirdiğim altı saniyenin
fakat bunu siz hiç bilemeyeceksiniz
oysa her şeyi bilir gibi bakan gözleriniz var
beni yeterince ukala bulmadınız, biliyorum
o yüzden bütün kuşları öldüreceğim


-İkiyi on geçiyor
-Teşekkür ederim.
-Rica ederim.


Çağdaş Ünbal

27 Nisan 2013 Cumartesi

Adına Kutsal Kitap Yazmak İçin Oldukça Faniyim

adına bir şiirde rastlamak
kutsal kitabın avuçlarıma inmesi
gözaltı torbalarıma morfin doldurması tanrının
ve yer vermesi son kitabında;
iki denizin birbirine dokunup
fakat iç içe geçmemesini  -furkan,53-

papatya yapraklarında adını okumak
hayvanat bahçesinde bir dinozorun elinden tutmak
düşürmesi çocuğunu meryem'in
sancılar içinde yıldızların kül olması 
ve bir dinin doğmadan ölmesi
yaratıcısının gözlerinin önünde

inanmak isteyenler için var mucizeler
bir aşık için adınla karşılaşmak
mucize olmaktan öte
tanrıyla aynı odayı paylaşmak
ve doğmamış çocuklarının kulaklarını kapayarak 
onunla senin hakkında konuşmak.

Çağdaş Ünbal

23 Nisan 2013 Salı

Yol Sana Çıktıkça Ne Diye Uğraşayım Onunla

bütün sokakların isimlerini isminle değiştirdim
her yol sana çıksın istedim
mesela kör kütük sarhoşum 
bir türkü tutturmuşum
yolum sana sapsın.

sisli bir akşam
çakmak yardımıyla tabelalara bakan adam çaresizliğiyle aramayayım istiyorum
bak bu yolda asfaltta taştan kaleler
gündüzden kalma üç korner bir penaltılar
hah burası deyip dalmalıyım sokağa
çocukluğum pek uzağım değil nasılsa

sana çıkmalı bütün sokaklar
yoksa ateşe vereceğim çimleri
sokak lambalarını taşlayacağım
başımı büyük belaya sokacağım belediyelerle
bütün sokaklar sana çıksın istiyorum
yoksa canına kast edeceğim dama tünemiş martıların
bir alıp veremediğim yok hiçbiriyle
yol sana çıksın istiyorum, o kadar.

köşeyi döndün mü karşıdaki sokak sen olmalısın
büfenin yanından dön denilen sokak sen
kime sorsam göstermeli
lanet olsun bürokratik kademelere
sokakların ismini değiştirsem, kime ne
evden çıktığım zaman sana dönmeli
karşıya geçip sana varmalı
her yol sana çıkmalı

bir de mümkünse 

çıkmaz yol olsun istiyorum
sana ulaşmışken 
dönmek istemiyorum.


Çağdaş Ünbal

22 Nisan 2013 Pazartesi

Newton ve Cennet Hakkında İleri Geri Konuşmalar

yer çekiminin en kuvvetli olduğu an
yüksekten bırakmışken kendini insan
bir çiçeğin 
ya da harput dolaylarından bir türkünün akla geldiği andır. 

kan akışkan olmadığı gibi
kırmızı da değildir
beton soğuk ise
kan sıcaktır
gökyüzü ne kadar mavi ise
beton o kadar gri
haliyle başarıya ulaşmış bir intihardan geriye kalan
gümüşi bir kandır.

senin anlam veremeden
sessizce yaklaşıp izlediğin
anlam vermiş birinin
o anlama sahip çıkmasıdır.

cenneti elinin tersiyle iten bay anlam veren 
cennete anlam verememiş olsa gerek
ya da
-herkes kendi cennetini yaratıyor-

Çağdaş Ünbal




Çaresizliğe Önsöz


"bir rakı ne kadar ısınabilir ki niyetini almış biri için"


akrobatların bir bildiği yok 
ben o yolu türkü söyleyerek geçiyorum kötü sarhoşladığım akşamlarda
yanmayan sokak lambalarını fırsat bilip
yüreğimi kusuyorum her birinin altına
-sokak köpekleri bu gösteri için oldukça sessizler-

ben nasıl ki sevdiğim kadına rast geldiğimde saklanacak yer arıyorsam
bürünüyorsam bir başkasının kimliğine
yani utanıyorsam 
neyse işte bazen insan en olmayacak şeye güceniyor
ve rakının ısınması o insana bir anlam ifade etmiyor.

ben o kapıları durmadan çalıyorum
ses duysam galip sayıyorum kendimi
ama bir terslik var bu durumda
elini sıkmışlığım yok kimsenin
dua etmek için uygun yer kollamak korkakların işi
ki ben o korkakların başta gideni
kapıya varmadan ettiğim dua 
ulaşmıyor demek ki zamanında.

bunu burada söyledim ki bilin
kapı çalınıyorsa en azından delikten bakmalı insan
beklenmedik misafirler rahat kaçırabilir, amenna
ama bir kapı çalınıyorsa bir diyeceği vardır belki birinin
gözlerinde acının fragmanını görmek için olmasa da
bu acının sahibini bir kez olsun görmek için
kapı çalınıyorsa en azından delikten bakın.

işte ben yürürken yollarda
bu denli kafa karışıklığını sulamışken rakıyla
bir kez olsun köpek ulusa başarısızlığıma 
saklanmaktan vazgeçip karşısına çıksam sevdiğim kadının
kapıları açmayacaklar belki yine
bir ihtimal delikten gözetleyecekler bu acının sahibini
el sıkışacağım kimisiyle kimbilir
akrobatlarla bir alıp veremediğim yok
bu alkış bu coşku benim için oldukça fazla
neyse işte
bazen insan en olmayacak şeye güceniyor
akrobatlar,
kapı ardında sessizce soluyanlar,
sevdiğim kadının topukları,
sokak köpekleri
ve pakette kalmış son sigara
ılık rakıya bir anlam katıyor
fakat soğumuyor insan yüreğini
en olmadık şeylere gücenip
kapısını çaldırtıyor evde olmayanların.

Çağdaş Ünbal








21 Nisan 2013 Pazar

Ayfer'e

gülüşün diyorum ayfer
baharsız gelen bir yaz gibi

sen çıktığında kapından
sokağı kaplıyor bir esinti
yükseklerden gelmişsin
kekiklerle yoldaş olmuşsun gibi
utanıyor çıkaramıyorum pencere önü çiçeğini
yapma ayfer
geçme akşam üstleri sokağımızdan
ki sen
daldaki çiçek kadar güzelken
izah edemiyorum ölümün en gerçekçi duygu oluşunu
yapma ayfer
faniyiz senin gibi
güzel değiliz senden
bozguna uğratma bizi
ki bir çiçeği utandırmak, saksılara küstürmek 
sensiz evlere eziyetten başka bir şey değil
yoksunluğunu kanatma ayfer 


Çağdaş Ünbal




19 Nisan 2013 Cuma

Gitmek İçin Vaktimiz Varken

yoruldum varamamaktan
kalk gidelim

buralarda bahardan çiçek dermeye gücümüz yetmez
kalk gidelim

balkona çıkmaya azmetmiş karıncalarla husumetimiz yok
kalk gidelim

kalk gidelim diyorum duymuyor musun
haydi toparlan
ihtiyacımız yok güneşin gösterişine
ay ışığında da bulurum yolu
kalk gidelim
rüzgarları takip etmenin marjinal faydası kenarda dursun
rüzgarsız gidelim
güne bakanları kuşlar yesin
selam verip gidelim
yollar bir yerlere çıkar elbet
bir istasyona ya da dere kenarına
haydi bunları boş ver
tren geçmeyen bir yerlere gidelim
kenara çekilmiş insanlar vardır bir yerlerde
acılarını güneşte kurutan
onlara gidelim

yorulduk şehre küçük balkondan bakmaktan
ıslık çalamamaktan kurudu dudaklarımız
yeter ulaşmak için küçük kalemize merdivenler tırmandığımız
düz yollardan gidelim ıslık çalarak
balkonlara inat büyük adımlar atarak
kalk gidelim diyorum, boğuluyorum
oysa onlar o malum yerlerde
yıldızlarla haşir neşirler
rüzgarsız havalarda uçurtma uçurmanın ustası onlar
çiçeklere su vermeyi en çok onlar bilir
üstelik balkon önü değil pencere kenarı değil
uçsuz bucaksız, ova ova çiçekler
kalk gidelim
gelinciklere el verelim
birlikte kazalım küçük yuvalarını
kuşlara çalı çırpı kıralım
yoksa 
yoksa bu şehir yataklık edecek santrallere  
kurutacak hayallerimizi, dökecek saçlarımızı
ki kanser dediğin illet uyutmuyor adamı
göz altı torbalarım her şeyin farkında 
can vermek için ideal yer yoktur elbet
elin elimde ölebileceğim bir yerlere gidelim.

Çağdaş Ünbal


16 Nisan 2013 Salı

Çocukluğuma Ağıt

ateşin üzerinden atlamanın ustasıyım ben
bacağımda ağır metaller
kapkara yaz akşamları
terden kayboluyor minik bedenim
tozun müdavimiyim ben, kızma anne
bu yaşlarda yapılıyormuş bunlar 
ilerisi karışık gibi biraz
fatih'in abisinin sigara içişinden anladım
bi boklar var o yaşlarda
kızma iştahım kaçıyor kızartmaya yumulmak için başımı eğiyorum
hem uyurum bir iki saate yorgunum 
gelme üstüme anne, okul zaten dert
melisa ahmet'in silgisini aldı bugün, fenayım
varsa bir bardak yağmur doldur
beyaz leblebi de koy masaya
babama söyle hicaz çalsın bu akşam öğütlerden
ölüler ses çıkaramaz deme anne
salih'in babası girmiş rüyasına, konuşmuşlar
birlikte gezmişler güneşli bir pazar gününü
koy bunların hepsini masaya anne
babama da söyle bıraksın toprakla dostluğunu
otursun karşıma
evlat desin
sana da kokulu bir silgi alalım
kaldır masadan şu silgileri anne 
olmayanları hatırlatıyorlar nedense
şunları da kaldır şunları da
biliyorum durumumuz pek yok ama varsa biraz baba koy masaya
çocukluğuma ağlayacağım bugün
başka meze bilmiyorum.

Çağdaş Ünbal



15 Nisan 2013 Pazartesi

Şizofrenik Konuşmalar İkiyüzonaltı

tası tarağı toplayıp gidiyor zaman
bir kaç kitap kalıyor masada
okunmamışı okunmuşun içinde, her şey karışık
yağmur damlaları cama saldırıyor ısrarla
bu bir savaştır lakin beyaz bayrak bulamıyorum
mağlubiyetimi simgeleyecek.

düşünürken tarih oluyor aklımdakiler 
çok geriden geliyorum diye paniğe kapılıyorum
yanan sigara halıya düşüyor
-aman allahım iki cephede birden savaşıyorum-
annem görürse üç edecek.

tası tarağı fırlatıyorum ardından zamanın
ağız dolusu bir küfür savuruyorum
ulan biraz yavaş ol diyeceğim ama yetişmez endişesiyle susuyorum
duymaz endişesiyle sustuklarım sahipleniyorlar yeni doğanları
üstüne yürüyorlar anlamaz endişesiyle sustuklarımın
anlam veremiyorum evin içindeki bu karmaşaya, ses etmiyorum
dudakların arasından geçememiş kelimeler, kelimeler içinde en yetimleridir bana kalırsa
seslendirirken özen gösterilmeli 
cennetle alakası olmayan sebeplerden ötürü.

halıya bir bardak su boşaltıyorum, yeni bir sigara yakıyorum
açıyorum camı, alıyorum yağmuru içeri 
birlikte seyrediyoruz zamanın geçişini
tutamıyor kendini başlıyor camdan süzülmeye yağmur tanesi
evrendeki her şey yetişme gayesinde diye düşünüyorum
aklım tetikliyor heraklitos beliriyor camda
"akan bir yağmur tanesiyle iki kere arkadaşlık kurulmaz" 
sen de haklısın diyerek uzlaşıyorum zamanı aşmış güzel abimizle

ha gayret penrecenin saçağına ulaşıyor yağmur tanesi 
ki bu bir galibiyet örneği değildir
toprak dururken betona düşmek
olsa olsa mağlubiyetin geç anlaşılmasıdır yağmur tanesi için.

sigarayı söndürmek istiyorum betonda birikmiş üç beş yağmur damlasında, vazgeçiyorum
topraksa topraklığını bilsin demeye kalmadan
atıyorum izmariti toprağa
-galibiyetine gölge düşürmek benim bu yaptığım- 
oysa toprak bunun bilincinde değil
izmarit ise yanmış yanacağı kadar.

kapatıyorum pencereyi 
evin içinde birikmiş, hayat bulamamış kelimeleri izliyorum
cümle oluşturulabilecek kadar iyi durumdalar halen
fakat takatim yok
kafamda soru işareti çok.

kelimelerle diyorum duvarları boyasak 
konuşurlar mı benimle?

Çağdaş Ünbal

14 Nisan 2013 Pazar

Düşsel Avuntular

kaç orman geçtik düşümüzde
ürkek atlar eşliğinde
göl bir başka güzel bu vakit
hangi ara boyadın gökyüzünü
ne çabuk tuttun getirdin baharı saçlarından.

düş mü yaşanılası kılıyor
yoksa sen olduğun için mi güzel buralar
bunu kavrayamayacak kadar uykudayım ayfer
ne olur uyandırma beni
bırak kalalım burada
gitmeyelim ayfer
orası karanlık, çok insan var
uğultu kulaklarımı tırmalıyor, kalabalıklar üzerime geliyor
insanlar iyi değiller ayfer, iyi olan sensin
yeşile boyasan gökyüzünü fark etmez onlar
varmamak için yürüyorlar
kin kusuyorlar önlerine gelene
hem çok silahlandı artık dünya
açlık, hastalık falan neler neler ayfer
ne olur dönmeyelim burası serin
biliyorsun kırmam seni
illa ki dönelim dersen 
az göl koyalım cebimize
akşam üstlerinden
bir daha uyuyamayabilirim dizlerinde
hem ben hobi olarak at vuruyorum yalnızken düşlerimde
dönmeyelim ayfer, kalalım burada
bize ihtiyaçları yok, kurulu düzenleri var hepsinin
bir ben sensizim ayfer
hepsinin bir ayfer'i var incitmeden duramadıkları
bırak göstereyim sevgili
içeyim şu gölleri
ne olur ayfer, kalalım düşümde
Sabbah gibisin sen ayfer, ölmeden cenneti yaşatan
kovma beni cennetinden
göster, nereden atlamamı istersen.

Çağdaş Ünbal



13 Nisan 2013 Cumartesi

Haddim Olmayarak Fakat İnanarak; Nilgün'e



                                                                                                     Nilgün'e


"hadi kuşanın kalemlerinizi 
saldıracaksınız bir yeni yetmeye 
intihar üzerine şiirler diziyor diye"



ben bir kuş olaydım
yollarına konaydım nilgün.

nilgün'üm uyur şimdi balkonunda
belki konuşur kuşuyla, bilmediğimiz dilinde
bense intihara meyilli şiirler yazıyorum
nilgün'ün ölümünden seneler sonra
ne yapmalı ne etmeli de kandırmalı
ikna etmeli yaşamaya
ne yapmalı da
balkonlara demirler örmeden yaşamalı üst katlarda.

ama yeter,
yeter oynadığınız bu oyunu
sıyrılın artık mutluluğun bönlüğünden
sen güzelsin diye güzel beriki
sen duyuyorsun diye konuşuyor beriki
uyanın artık, bu son dönüş
koyun başınızı dizinizin arasına
iki kelam kitap okuyun
sokağa çıkın ulan
köpeklerden kaçın
gecenin kör karanlığında titresin bacaklarınız
kendinizi bir dinleyin
belki sizden iyidir kendiniz

senin mutluluğuna sevinmiyorum
kederin içimde bir yerlerde sarhoşluyor
anlamıyorsun işte
sen dalarken bin bir renk hayallere
duvarları şiire boyuyorum ben
bir sonraki günü göreyim diye
elimi kolumu bağlıyorum aklımdakilerin
ve nilgün'e özeniyorum
fakat kırmızı kahverengi defterim yok
sırf bu yüzden öldürdüm muhabbet kuşunu
ne fark eder ne yaptığım kanını
haydi uzaklaşın olay yerinden
bir ölüyle karşılaşamayacak kadar
diri kıvrımlarınız var nede olsa.

Çağdaş Ünbal




“Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak, düşe kalka, yuvarlanarak, sürünerek… Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostların yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını -geliyorlar! Uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında seviniyorlar canlıyız diye.”
Nilgün Marmara, Kırmızı Kahverengi Defter sf.43

İntihara Meyilli Şiir Dört

gecelerin akıp gidiyorsa duvarları izleyerek
kül tablalarının canı çıkmışsa közden
yine de benim söyleyeceklerim var deyip
sarılmışsan kaleme malum gecelerin birinde
ve ne aksidir ki yoksa kelimen heybende
gücenip incinme
bir işin yoktur haliyle meteliğe kurşun atarsın, bilirim 
cephede kurşunu tükenmiş askerde aynıdır
tek çare savaşa devam etmektir elindekilerle.

baharın gelmesi bir anlam ifade etmez
kırlangıçların yüzüne bakmazsın
annenin pazardan aldığı çiçek solar masanda
geçmişsindir artık bu taraftan
farklıdır biliyorum
tabure, tavan, ip 
kafanda bir tilki kovmuş diğerlerini
bir sigara halen yanar ki hep yanar tablanda 
camı aç ne olur
bak gecenin sonsuzluğuna
gerekirse seslen dünyaya açılan tek pencerenden
ey gecenin sonsuzluğu de
okkalı bir küfür savur 
ve yine gerekirse bir sigara daha yak
ki gerekecektir son nefesini aldığını düşününce
açmaya kıyamadığın viskiyi aç 
okuyup beğendiğin kitapları tekrar koy masaya
pazardan falan deme çiçek her yerde çiçektir
dört duvar arasında kıymetlidir oysa, sula.
tohumun sokulmadığı hücreleri düşün, arkadaşlarını
bir mektuba bir damla güneşe hasret yatan arkadaşlarını 
bende biliyorum elbet beş dakikası var sona erdirmenin
akan suyu durdurmanın, kör olmanın
haydi durma sarıl kaleme
anlat gökyüzünün anlamsız büyüklüğünü
biliyorum sen anlatabilirsin 
ölüme bu kadar yaklaşmışken gökyüzünün güzelliğini
titreyen ellerinde sigaralar söner elbet
anlat ateşin nasıl yaktığını
umudun tükendiği anlarda çiçeklerin önemini
sen anlat tutunmak için bahaneler bulmayı
yoksa sana bunları söyleyen ben
saplayacağım kalemi avuç içlerime 
bir peygamberi canlandıracağım düşümde
sona erdireceğim bu amatör oyunu
üstelik geceden sıyrılıp sabaha ulaşmışken
burnumda bir toprak kokusu.

Çağdaş Ünbal


11 Nisan 2013 Perşembe

Beklemek Üzerine Söylenmiştir.

bekleyerek mi geçer ömür
yoksa beklemek mi anlamlı kılar ömrü
her neyse işte
kahrediyor adamı.

kırlangıç yuvasını bozmak kötülerin harcı
bize çiçekleri sulamak düşüyor
hiç bir mevsim çiçeğe durmayacak fesleğenleri mesela
hava koşulları falan ideal bir kavuşmaya
sen yine de bir felsefe öğrencisi gibi yaklaşma olaya
çürütüyor zaman dediğin düşünceyi
gelecek bahar bozmayacağımı kim bilebilir kırlangıç yuvalarını
mayamda dervişlik var amenna
tebrizliyi öldüren
şeyhin oğluydu bir bakıma
ama bunu boş ver
çünkü yetersiz kalıyor
kavuşmanın ikliminde olduğumuzu anlatmama.

sevgilim sen yine de 
bir yerlerde görürsen bu şiiri
üç defa oku
biri sesli olsun
ki kulaklarına ulaşmanın başka yolunu bilmiyorum, acizim. 

Çağdaş Ünbal

9 Nisan 2013 Salı

Şizofrenik Konuşmalar Dokuzyüzonüç

-pardon. Çakmağınızı alabilir miyim?

neydi ismin 
aman allahım hatırımda değil
sormuş muydum 
oysa o da hatırımdan çıkmış
siyah saçlarında çiçekli tokası
elinde kitabı
adı neydi 
sormamıştım 
ve belki o trene hiç binmemiştim
hatırımda değil
içtiğim biralar, kaçak sigaralar
sormuş olmalı mıyım ismini

merhaba. ben nereden geldiğini bilmeyen bir yolcuyum
aslında yokum
yani olmamaya meyilliyim.
affedersiniz korkutmak istemedim sizi
gerçi bir insan nasıl korkutulur bilmem ben
pek çok şeyi bilmem
isminizi mesela
oysa isminize dair bir çok halk türküsü vardır, olmalıdır
siz mi esnediniz
çok yaşayın.

sizi izliyorum bir süredir
sevdiğim bir kitaptaki bir cümleye benzettim burnunuzu
bir kaç kez tekrarladım içimden anımsayamadım ismini
var mıydınız siz?
hatırlamıyorum
kahretsin adınız da neydi sizin.
trende biletsiz sevda mı olurmuş hiç
affedin ne olur
hangi kitaptı çıkaramadım.
raylar mı?
bilmem, ben hiç trene binmedim.

o geçtiğimiz ekin tarlaları değil
kuş sürüleri
yok hayır hayır deve kuşu olmak için oldukça küçükler
evet biliyorum
hiç denizde deve kuşu görmedim
normalde görüp görmediğimi hatırlayamayacak kadar da sarhoşum 
trenin denizden gittiğini düşünecek kadar aptal.

burada mı ineceksiniz
tabi ki canım bunu bana söylemeyecek kadar akıllısınız
bavulları taşımanıza yardım etmemi ister misiniz?
kollarım mı yok
kuzum şaşırdınız mı siz 
kuşlar konuyor ya bakın dallarıma
dal benzetmesinin ardında bir uzvun olduğunu anlayacak kadar güzelsiniz 
ve bu konuşmayı üç saniye içinde unutacak kadar sağlıklı
yok hayır bende sağlıklıyım elbette
bu uzun sürede size düpedüz kara sevda besleyecek kadar hemde.

-Teşekkür ederim.
-Rica ederim.


"Çakmağınızı alabilir miyim ile rica ederim cümlecikleri arasında geçen, tahmini üç saniyelik diyaloğu okudunuz"


Çağdaş Ünbal

8 Nisan 2013 Pazartesi

Sessizlikte Sese Sövgü

ev genelde bir mezarlık kadar sessiz
bazen şeytan diyor tut fırlat şu çaydanlığı
aksın bir kumrunun kanı gibi çay
bir ses olsun bir kıpranış
yoksa deli ediyor adamı
komşudan gelen kahkaha sesleri.

Çağdaş Ünbal

7 Nisan 2013 Pazar

Yüreği Avutmanın Mevsimi

nisan ortasında
yalnızsan pencere kenarında
üstüne bir şal al
üşütür hatıralar.

kendine ait olmayan acılar sarar
ince bir ateştir yüreğinde yanar
sanma bu acıyı kırlangıç tükürüğüyle kapar
bir hasret gültekin türküsü kalır
yarım yamalak da olsa
zihninin duvarlarına çarpar.

kapatırsın pencereyi
karartırsın geceyi
ki hatıralar ışık istemezler
gelmek için hatıra
bu bir söz oyunu olsa keşke
dağılsa bir sonra ki fikirle
gelmese sokağına zihninin
ya da çıkmasa zihninden
hasret'in türküsü
yine de
illa ki
hatıralar
hatıra
hatır
neyse işte kelimeye yüklediğin anlam
kızgın bir sokak köpeği gibi
yoluna çıkar gecenin kör vakti.

insanların yüreği çiçek açıp meyveye durmuşken
sen kıştan kalan karları kürüyorsan eğer
nisan ortasında
ve üstelik yalnızsan pencere kenarında
kolla kendini
bir şehri yağmalar gibi saldırır hatıralar
rakıyı bırakmak için çok erken olsa da
yüreği avutmak için geç kalınmıştır.

Çağdaş Ünbal

4 Nisan 2013 Perşembe

Gemi Bozması Metallerle Yapılabilecekler Bir

bu yarış 
bu telaş
bir yerlere varmalı 
sapağı falan olmalı bu gidişin
sana dönen
yoksa anlamını yitirecek 
kanayan bilekler de dahil
tüm gemi bozması metaller.

muzaffer bir komutan gibi girmiyorum şehirlere
çeşmelerine uzaktan bakıyorum
güvercinlerine rastlayınca yolumu değiştiriyorum
ilgilenmiyorum üç tanesi beş lira olan yara bantlarıyla 
sıyrılamadım elbet üzerimdeki lanetten
bu bir bahane olmamalı aslında
sana dönen bir yol olmalı
ince
tozlu
tabelasız bir yol.

ve ben sana varınca 
ufaktan çiçeklenmeli yol kenarları
-ki papatyalar tercihimdir-
yoksa bir anlamı olacak
gemiden bozma metalin üzerindeki
hayatsal kırmızı rengin. 

Çağdaş Ünbal

3 Nisan 2013 Çarşamba

Kısaca.


çocukluğumuzda saklambaç oynardık
o zamanlar kolaydı o işler
bir elma deyişine bakıyordu insanın
oysa gecelerce senin ortaya çıkmanı sağlamayan
çok elma demişliğim var benim.

Çağdaş Ünbal

2 Nisan 2013 Salı

İki Demli Çay

benim sana seslenmemin tek yoludur şiir
çaresizlik işte sevgilim yadırgama
bir bahar akşamı belkide 
şarkılardaki gibi karşılaşırsan bir yerlerde
göz ucuyla süzüp geçme
o zaman üvey evlat olur
senden habersiz 
seninle fikrimde kurduğum ilişkiden doğan bu şiir.

farkında değilsin biliyorum
oysa karşılıklı bir çay içsek
karşılıklı karıştırsak 
kaşığın cama dokunuşundan çıkan müziğe 
söz yazacağım oracıkta
elbette ihtimal dahilinde şekersiz içmen çayını
pesimist tavırların alemi yok sevgilim
bozma güzelim hayali
hem sen karşımdayken 
çaya şeker atma gafletinde bulunan ben
neyse işte sevgilim
fikri firar var bende senden gayrı
ne söylüyordum nerede buldum kendimi.

sana sesleniyorum gecenin kör karanlığında
sonra bir bakıyorum şiirim gün ışığında
renkli fotoğraflar altında
ve benden bir haber seni arıyor sanal alemin alacalı sularında
ki karşılaşman ihtimaller dahilinde bir yerlerde
ne olur göz ucuyla okuyup geçme
şair burada sevgilim derken sana sesleniyor anlasana
eriyor günden güne 
ekmekten aştan kesildi
gözlerini dikti gökyüzüne
seninle içeceği çayı düşünüyor
ve çaya şeker atmama ihtimalini göz önünde bulunduruyor.

ne olur sevgilim
üvey evlat gibi görme seni arayan şiirleri
beğen butonuna basmak kolay elbet
sen yatağa uzandığında
tavanda gör yeter ki buharı tüten çayları
o zaman mesut olup uykuya dalacak şair bozuntusu
belki rüyasında görecek 
çaycıya iki demli çay deyişini. 

Çağdaş Ünbal