30 Aralık 2013 Pazartesi

Türkü..


Erenler zehir getirin
Balınan öldürmen beni
Bağrıma diken batırın
Gülünen öldürmen beni

Yar diyerek yana yana
Can teslim ettim canana
En yakınım kıysın bana
Elinen öldürmen beni

Hiçlik aleminde mestim
Varlık sevdasını kestim
Yokluk benim eski dostum
Malınan öldürmen beni

Bir aşktır düştü özüme
Yanarım kendi közüme
Leyla görünüp gözüme
Çölünen öldürmen beni

Duygular dönüştü söze
Yanık seda işler öze
Dertli dertli vurup saza
Telinen öldürmen beni

Hüdai’yim daldım gama
Saldı beni demden deme
Asın kesin yüzün ama
Dilinen öldürmen beni


Aşık Hüdai


http://www.youtube.com/watch?v=7Koqcv5zNOk

27 Aralık 2013 Cuma

Ritmik Delirmeler



"dilore nenelerim"


derinden gelen bir ezgi
bazen
telaffuzu eksik kalmış kelime

söyleyemediklerimiz
yani
savunmamız

gömmek istediğimiz acılarımız -daha çok-

altını renkli kalemle çizdiğimiz hatalarımız
-ders almak deyimi
ilkokulda çekilen kulaklarımızın arkasında-

şaraba katılan gazoz da dahil
ne varsa inceltici
-yasak-
kan akışı önem arz eder ameliyat sırasında

işine karışmak gibi olmasın ama
bence oradan kesmemelisin doktor
yaraya ulaşmak mümkün olsaydı neşterle
sakız tarih olurdu para üstlerinde

ben bunu böyle söyledim de
ne olur alınma
biliyorum
mesleki deformasyon benim ilgi alanım dışında
söyleyemediklerim
ve acılarım var esasında

yani savunmam

kime karşı olduğu ne anlam ifade eder
-ifade etmek-
ne kadar da ironik değil mi
savunma kelimesinin altında

bırak elinden şu kitabı
pavyonlar sabaha kadar açık
hem neşter
bir konsomatrisin tenini yurt bellemişse
hipokrat'ın sol dörtte intihaplanan dişi
belli ki çekilmeli

sonra berbat bir gecenin ortasında
yüz metrede dünya rekoru kıracaktım
hem de tepeden tırnağa batmışken boka
haydi durma
alkışla
bu başarı hepimizin

üzüm bağında
hallac el mansur'dan bahsederken
tutuldu dili arkadaşımın
yani
bilirim zor mevzular bunlar

ve ayrıca

sen zahmet etme
ben kaparım ışıkları.



Çağdaş Ünbal

22 Aralık 2013 Pazar

Çölde Nöbetçi Aktar Arayanlara.


kuşları
çiçekleri
gökyüzünü
tabiat ananın rengarenk fistanını
ve ne varsa güzele dair
-yok say

işte o zaman
seni anlatmanın telaşına girişmek
başlı başına sevgi ifadesidir

ve uğrayıp aktara
bir tutam tarçın aldığım zaman
biliyorum ki
bu seni seviyorum demenin
en okkalı söylenişidir

varsın olmasın
kuşlar
çiçekler
gökyüzü
-tabiat anayı çıplak düşünmek biraz da-
ne varsa güzele dair
varsın olmasın

cennet'e yüz çeviren Adem
Havva'sını ararken çöllerde
bir kez aklına gelmiş midir
cennet bahçeleri
o bütün güzellikler
işte orada dur!
bu seni seviyorum demenin
en çöl halidir

çöl bana uzak
aktar yol üzeri
anla ne olur;

-bir tutam tarçın alabilir miyim?



Çağdaş Ünbal

20 Aralık 2013 Cuma

İçlenme.


üç yaşındayım belediyenin toplu sünnet organizasyonu var. fakat elde avuçta yok yanisi belediye yine başrolde, giriyoruz sıraya. dedem de orada tabi. hani çocuksun adam şeker meker aldı mı ondan kralı yok. neyse efendim sıra beklerken dedem yanındaki şahıslara ben bi namaz kılıp geleyim deyip ayrılıyor. o dönemlerde babamın kıvrak arkadaşı "bi dakka ahmet" kıvraklığını konuşturup beni içeri aldırıyor. tabi ki bunları hatırlamıyorum ben, sonradan oradan buradan duyduklarım. fakat dede diye bağırdığımı çok net hatırlıyorum. üç yaşındayım ve belli ki dedemden medet ummuşum. kaldık mı öyle.

sanıyorum ilkokula gidiyorum ki o dönemler yazları köyde kalıyorum. okul tatile girer girmez köye, haliyle okul açılmadan bir hafta evvel eve. babam belediyede çalışıyordu. belediye yazları çalışanlarını üç-dört günlük antalya tatiline gönderiyordu. yani gönderiyordu dediysem öyle değil. bi 302 tahsis ediyor plajda bi şekilde yatılıyor işte sonra deli gibi güneş yanıklarıyla geri dönülüyor. güzel olay. babam köyü arayıp çağdaşı gece yola çıkarın köyden geçerken alalım diyor. göt tavan tabi. hazırlık mı? don la işte başka ne olacak. gece dedem beni köyün üstünden geçen antalya yoluna çıkarıyor. gece de bi soğuk, bekle ki otobüs gelsin. bir zaman sonra uyku da bastırınca dedeme "amını eşşek siksin antalyanın dede kalk gidelim" demişim. bunu dedem anlatırdı, gülüşürdük.

çok saçımı kesmişliği vardır. oturturdu sandalyeye. ulan arkadaş makinede bana düşman saçı bi çekiyor ki sorma, ağlardım. çocuğuz tabi kalbini kırmışlığım da var. keşke demeseydim. bir süre küstü bana, kaldık mı öyle.

kötü bir adam değildi. çok acı çekti. evlat acısı nedir ben bilmem, o bilirdi. iyi adamdı. geçen sene bu vakitler eyvallah dedi bizlere. kaldık mı öyle.

tek damla gözyaşı dökmedim. bi ara hastanede cenaze işlemleri ile uğraşırken aklıma "var git ölüm bir zamanda yine gel" dizesi olan türkü gelince gözüm dolduysa da ağlamadım. her aşamasında bire bir bulundum cenazenin. soğuk bir aralık öğleni eşeledik toprağı. koyduk içine nefes almayan dedemi, dedik eyvallah. biliyorum bunlar içimin özeli fakat bir süredir fark ediyorum ki ben içe ağlıyormuşum. durup durup dedem aklıma geliyor. arardı sorardı, üzülme derdi, nasip derdi. en büyük torunuydum ben. severdi beni. ben kendisini bi severdim bi sevmezdim galiba. bilmiyorum ki dengesiz adamım zaten. neyse işte kaldık mı öyle.

şimdilerde aklım fikrim ölümde. gerçi ne zaman değildi ki. dedem geliyor aklıma. sonra gidiyor. annem de çok üzülüyor, biliyorum. neyse işte. insan arşivinde çok hatıra saklıyor, çok yüz, çok insan.. bundan bence bütün küfürler. kalabalığız çünkü. ve acımız çok.

insan, içinden geçen insanların ayak izlerini silemiyor maalesef. kalıyoruz öyle.

18 Aralık 2013 Çarşamba

Sen Bendir Çalarken Benim Düşlediğimdir.


sen gülerken
ki güneş sırtımıza yüklenmişse hafiften
göz göze geliyoruz ya
trafosu patlıyor gönlümün
bahanesi oluyorum içimdeki çocuğun
-elektrikler kesikti öğretmenim-
çalışamadım payıma düşen şiirde
şair bozuntusunun trafo ile neyi kastettiğini
-otur, sıfır
hah aynen böyle işte
sessizce geçiyorum yerime
ne olur bakma öyle

geceler boyunca 
bahçesinde limon ağaçları olan evleri düşlüyorum
bilmem nasıl kokarlar
dalına uzanınca insan
rüzgâr eser mi deniz tarafından
hadi bunları geçtim say
ya ansızın uğraman sokağımıza
ne yapsak da bülbülü aşka getirsek
şenlendirsek kulağını, bilemedim
elim ayağıma dolaşıyor
uğrama ansızın sokağıma
bülbül katili yapma beni gözün öpeyim

sonra kulağıma çarpar 
teknik bir mesele olan titreşimden doğan ismim
deme
bu kadarını kaldıramayabilir 
bülbüle kastetmiş kalbim

mümkünse eğer
uyandır beni bir sabah
uyanmamak için yattığım uykudan
şaşırıp kalayım
sigaraya uzanmayı alışkanlık edinmiş elim
bi gün yüzü görsün
kaynasın çatlamış yanları
ısınsınlar biraz
mümkünse eğer
beni biraz sev demeye getiriyorum, anla
çünkü böylesi haşa
allah'la ilişkime benziyor birazda 

ne olur anla leyla
ya tut ucundan birlikte taşıyalım şu suları
ya mermiyi sür silaha
bülbülse bülbüllüğünü bilsin
susamış gibi ötüyor kana.



Çağdaş Ünbal

15 Aralık 2013 Pazar

Teşhis Konulamayan Hastalara.


nasıl bir kepazeliktir ki bu
yatmışım gecenin orta yerine, üryan
yüklemişken yükünü kervan
yıldızlardan yol soran-bedbaht olsun, inan

uyumamışlığımın ortasında gördüğüm yüzün
noksanlarını toplasam sen etmekte
and olsun uyumuyorum
sigara uluyorum vakte
hangi sabaha kalkacaksan
o sabahı düşlüyorum
-deniz ılıyor-

göz bebeklerimde kokuyor
şehrin biriktiği çöp misali ömrüm
bir bakıver temizleneyim, abdeste dursun anam
yoksa uykusunda ölmeye devam edecek
masal dinlemeden uykuya dalan kadınlar gibi
masal anlatmadan uykuya dalan bir adam

ve beni affetme
sabaha çıkaracak umut kalmadı,
ömre yetecek masal
ve allahı ikna edecek temiz yanım kalmadı

çiçeklerle iyi geçinmenin
hafifletici sebep sayılmadığı şu zor zamanlarda
masal anlatan güzel adamlar
toprak altında kök salmakta, biliyorum
ve inanıyorum
çiçek, çiçek olmaktan çok öte

beni affetme.


Çağdaş Ünbal

8 Aralık 2013 Pazar

Balkonsuz Çiçeklere Hasret


ne de güzel açardın akşamlarıma
türlü kokular 
ve renk renk 
kıskanırdı meyveye gebe dalın çiçeği
sen diyorum
ne güzel kokardın sabahlarıma
aynalar gereksizdi
rüyalar fuzuli

uyumadan düş görmenin ustası
ben
elimde sonradan bozma bir kehribar 
voltayı yol edinmişim
ki bu
ah ünleminin
-hep suda olacak değil ya-
güneşteki yansıması

şimdi süzülse balkona bakışım
geride bıraktıklarım adına yemin ediyorum ki
bir çiçeği kokarken düşleyebilirim 
çatlayabilir akvaryum
ölmeyi özgürlük sayabilir bir lepistes 
sırası değil biliyorum
fakat
ne çok istiyorum toprağa sarılıp uyumayı.



Çağdaş Ünbal



5 Aralık 2013 Perşembe

Seyreltilmiş Duygular Üzerine


ki
şiir asardı kanadına serçeler
yağmurlu bir sabah
düşerdi çatımızdan
şiirle yontulmuş damlalar

evveli o güzel atlar ile gitmekteydiler
şimdi
pencere kenarına kesilmiş biletleri
sımsıkı ellerinde
ve terli
ve eksik hüznünden geride bırakmanın

çiğ düşmüş çimenler olmasa
her yer kerbela kuşlara
ve aslında güneş
tene ısı kaynağı yalnızca

bu bir şiir değil
yakarış daha fazla
susuz kalmanın edebiyatı olmaz bana kalırsa.



Çağdaş Ünbal

1 Aralık 2013 Pazar

Yemişin Hüznü.

                                                                                                   sevmem, netameli aydır.



bu
dalda kalmış yemişin hüznüdür
eksiksiz bir bahardan sonra
kışa kapısını açarken belde
eğer halen oradaysa bir çift yemiş
ki göçmen kuşlar yuvalamışlarsa sıcağa
evet doğrudur,
bu onun hüznüdür.

ben tarihin surları yıktığı kentlerde
cami avlularına bakan çay bahçelerini mesken ediniyorum
bu, salayı etkin kılıyor
kaybetmenin esrarını yüzüne vuruyor insanın
tarih ölüleri unutturamaz diyorum
çay,
dalda kalmış iki yemiş gibi
üşüyor.

insan neden tütün basar ağzına sabahın kör saatlerinde
kimse gitmek istemezken
yol neden vardır
hüzün neden gelir de konar dalına yemişin
bilmek istiyorum
çünkü hüznün kaynağı durmayacak, biliyorum
boynunu eğmiş bir güle benzeyeceğiz gün geçtikçe
ve bülbül
sıkılacak solan renklerimizden

dünyaya kapı aralığından bakan insanlarız
bu hüzün,
bizim cebimizden taşar ağbiler.



Çağdaş Ünbal