6 Ağustos 2020 Perşembe

Özsunum



nel mezzo del cammin di nostra vita*

merhaba. 
ekstreden de anlaşılacağı üzere yolu yarılamak üzereyim. 
çekirdek ailenin kabuğu,
köklü bir ağacın oyuğuyum.
kararmış, döküntülü haliyle
yemyeşil dalların arasında 
hummalı bir oyuk. 

iyi şiirler okudum
şairlerinden nefret ederek.
sevdim, çok sevdim 
açlığım dengelendi böylece
uykularım tamamlandı
yüklü kalktım yataklardan.

mavi bir intihar fikri 
serpildi hürriyetime
dönüp dolaşıp
içinde durdum cansız bedenimin
bir zaman sürdü bu
reçete ve allah sunuldu
ben,   
göğe ve dağa baktım
serinledi içim
küçüldü heybeti öfkemin

nakli sırasında kırılmış bir kalp
-yine de kalp
bende ritim bulmakta halen
unutup kırığa sebebiyetini
sızdırmadığını bilerek
yahut işe yaramaya devam ettiğini
-yine de kalp
mecburiyetin vesikalığıymış 

sonra gül bahçesi
turna katarı ve kök 
varlığım varlığına armağan olsun'
sözünün değer kazanması
sürekli göğe ve dağa bakmak gibi

-yine de bu kırıklık
şiire ve
mavi bir intihar fikrine sebep
işte
dönüp dolaşıp
dönüp dolaşıp..





Çağdaş Ünbal



17 Temmuz 2020 Cuma

Hesaplaşma



korsan bir dua olarak varlığın-

etimdeki buzdolabı kokusu 
yalnızlık daha çok
-rengarenk 
 orkestra-
salonu terk etmek istiyorum 
affedin bu kişisel bir trajedi.

tedarik listesinde tedarik edilemeyenler dahil
umutsuz harcanış
kibrit kutusu kadar akıl sağlığı 
hi allahım
-prömiyerden sonra kaç oldu
 meleklerinden rica bana bir ekstre
biliyorsun;
sana günebakanlar kadar inanıyorum
ve  
düşlüyorum beni duyduğunu
lütfen.

korsan bir yakarış olarak şiir-




Çağdaş Ünbal



22 Mart 2020 Pazar

Ağıt.


bülent keçeli'ye


toprak usul usul tavlandı
yağmur tarafından
belli belirsiz toz kalktı
bu yabanda
bu mevsimde' diye başlayan cümleler
kime kurulsundu
şair öldü

uzundu
uzunca susuldu

sonra salgın hastalıktan konuşuldu
havaya bakıldı bir süre
telefonlar alındı
telefonlar verildi
sözleşildi
yağmur kara döndü

geride kalanların göğsüne iliştirilmiş-bir toplu iğne-umut
giyitlerin altında can
ve öfke

şair öldü,
dizelerini sahiplendi kalanlar
birer ikişer serptiler
boş meydanlara
alkışlar oldu
hastalıklara ve sisteme sövüldü

gün aştı
şair kardeşine sarıldı
bahardı.





Çağdaş Ünbal


6 Şubat 2020 Perşembe

Zayi.


alnını yağmurlara dönüp
bir sevdaya içerlenir gibi yürüdü adam
sabahtı vakit
bir erken sabah
su birikintilerini sarartan sokak lambalarını geçip
dünyaya bulaştı

ayakkabıları boyasızdı
küfür bildi
çünkü herkes bilirdi
renktir doğurduğu sevginin

ölüme dair umudunu taze tutarak
revolver saydı cebindeki elini
mermi niyetine biraz dua ve
getirmeden aklına aktarları,
baharda papatya ve sardunyaları
ömründen geriye doğru saydı

dünya halen yeterince aydınlık ve kalabalıktı
yumruğunu sıktı.




Çağdaş Ünbal

30 Ocak 2020 Perşembe

Zuhur.



perdeler çekiyoruz
göğsümüze;
yorgun bir geyiğin gözleri oluyor zaman
ağır
ve direnirken sonsuza

kuytularda rüya bekliyoruz
akşam sanıp bütün karanlıkları

savanlarda geyiklerin ayak izleri
ve yalın toprakta nefesleri  

uyuyamıyoruz
bir sorun bu.

bütün göz temaslarında
kuyu sunuyorlar
karanlık ve korku
çaresizim

çünkü elimden bir şey gelmiyor
çünkü kendimden öteye gidemiyorum
aleme zerk olmaya niyetlenmiş fakat
ısrarla akıntının tersine yüzen balıklar
derdim günüm defans!

kahretsin.




Çağdaş Ünbal






8 Ocak 2020 Çarşamba

İnceden.


sis inince
kahvaltı salonlarına huzur
metro çıkışlarına korku
ve kan ilanları hakim oluyor anonslara
çatışıyorum
kan kokuyor saçlarım
mızıkam ısınmış
bir otele çekiliyorum
canhıraş.

şehrin kıyısında
-evet kıyısında 
çünkü şehir orta yerinden yağmalanmıştır-
bendirler terliyor
rüya bu
nefes alıyorsun
gökdelenler sarsılıyor,
çocukluğum şaşkınlık
ve umut barındırıyor;
dudağının berisinde kara bir ben gibi
olan
biten
her şey
uzaktan
seni düş.

ısınan mızıkalara kar yağacak'
diyorum,
gülüyorsun
elbet rüya bu.




Çağdaş Ünbal



2 Ocak 2020 Perşembe

Özgeçmiş




uzun yoldan geldik,
hasrete bilendik
ve zehir zemberek umutlarla
yola sığındık

bir kara kıştı
heybemizde tohumlar
düşlerimizde tohumlar
ayaklarımız bata çıka dağa
aştık
aşılması gerekeni

düzde ayaklarımız tekledi
nefesimiz aç bir geyiği andırıyordu
korkuyorduk, kokuyorduk
mızıkamızı çıkardık
çaldığımız havalardan yumuşadı
gök
ve toprak
ve onların gergin bedenleri seğirdi 

bizi kabullendiler
yer gösterdiler, iliştik

bileğimizdeki kanı gizledik bir zaman
açlığımızı ve kokumuzu da
alıştılar, sakınmadılar bereketi

bir zaman biz söylemeye başladık
bizi kovdular
göç umudumuz oldu
düştük dağlara
dağlar bizi birer ikişer
birer ikişer eritti
avuçlarımıza sığar oldu bebelerimiz
umudumuz kalmadı

ve sonra
mızıkamızı kayaların üstüne bırakıp ellerimizi gökyüzüne açtık
bize hürmet ettiler
aş verdiler
karılarımız ve çocuklarımız semirdi
sakallarımız dizlerimize indi
unuttuk ayaklarımızdaki çamuru

silindi dağlar..



Çağdaş Ünbal 
  
  


1 Ocak 2020 Çarşamba

Kaktüse Su Verildiğidir.


âlem karardı
türlü mahlukata yuva oldu gözlerim
bir zaman ellerimle gördüm
bileğime kadar kan
hayır eylül değildi-

ölümü
ölümle
terbiye edip
betonlara sardılar
faiz faiz çürüdü kefen

ve trenler düşlendi sıcak odalarda
gurbet diye de geçer sözlüklerde-
sızılı bir türkü olur bazen
badanasız sevgilere intro

bunu bilmedim. 




Çağdaş Ünbal