Ölü şairler mezarlığında bir
köşede toplanmışlar,
Oturmuş sohbet ederler
Plath’ın başucunda süt ve
kurabiye,
Sanki çocukları yemeyip
getirmişler annelerine.
Bir yerde okumuştum diyor
Sergey Yasenin;
Şairlerin ortalama ömrü yüzde
atmış ikiymiş,
Yerinden fırlıyor Nilgün
Marmara*, ne demek diyor
Ben öldüğümde yirmi
dokuzumdaydım
Söze karışıyor Mayakovski,
Ortalama bu kızma hemen,
Hem sen seçmedin mi ölümü
Yaşama karşı ölüm deyip
getirmedin mi sonunu,
Hesap mı soracaksın kalan
senelerden, tanrıdan diyor gülümseyerek.
Susuyor Nilgün, soluk yüzü
mezarlığa saçılıyor
Mezar taşlarında karanlık
bastırıyor,
Derin iç çeken Atilla Jozsef söze giriyor,
Neden seçtik ölümü,
Bırakmak istemedik mi kadere,
neden biz belirledik tarihi?
İlk aşkımdı, hayallerimin
eşsiz kadınıydı
Çok sevmiştim,
Onu şimdi bir erkekle mutlu
görünce dayanamadım,
Ve asıverdim kendimi
Sokağı ışıtan lambanın
birine, diyor
Senelerce toprakta yıpranmış
sesiyle Nerval,
Şair dostlarının Sokak
lambasının önünde
Nasıl saygı ile
beklediklerini anlatıyor sonra kahkahalarla,
Mayakovski sessizce izlemenin
ardından söze giriyor;
Bazen sevgili bazen dost
Bizde üzülecek şey çok,
Bırakın şimdi dert yanmayı
sıra kimde ise
Okusun şiirini…
Ölü şairler mezarlığında bir
köşede
Akıyor şiir
Akıyor gece
Mezar taşları görmeden
sinsice,
İçiyor şarabını yine Özge Dirik
Ve gülümsüyor ona Yasenin
Akıyor zaman
Susuyor yaşayanlar
Bir şiir yola çıkıyor
Gelip penceremde duruyor;
“Şu yaşamda yeni değil ki ölüm
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamakta”*
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamakta”*
Ve açılıyor
Ölü şairler mezarlığında
Bir köşede ki sohbette bir
yer daha,
Duruyor gece, akıyor şiir…
*Sergey Yasenin’in son
şiirinden.
Çağdaş Ünbal
Çağdaş Ünbal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder