1 Şubat 2013 Cuma

Yalnızlık Üzerine Şizofrenik Konuşmalar


Yalnızım. Çok yalnızım. Ve bu yalnızlığın baş mimarıyım. Farkındayım. Şimdi yaşını başını almışı hani saçı sakalı ağarmış kim bilir belki de çoktan ölmüş bir şairden alıntı yapabilirdim yalnızlığım üzerine. Çaya kaç şeker alırsın diye soran birinin yokluğundan çayı ne kadar sevdiğime, yalnızken çay demlemeye üşendiğime ve hatta dem in çökmediğine, yağmurda çay içmenin güzelliğine, yalnızken her şeyin iğrenç ve nemli bir tat bıraktığına vb bir sürü sebepsiz çağrışımlara gerek duymadan şairi çıkardım aradan. Evet çıkardım ama bir şeyler söylemeliyim yalnızlık üzerine. Yitip giden zaman parçasının insanın üzerine bıraktığı kokuya hani it bağlasan durmaz hesabı, bu yalnızlığın neden bu kadar kötü koktuğuna ve yalnızlık kelimesinin gerçekten üç heceden mi oluştuğuna evet evet bunlar üzerine bir şeyler söylemeliyim şairleri karıştırmadan.

yalnızlık. en fazla sabahları. bir de akşam üstleri. mesela güneş batmaya yakın yürüyorsun parkın kıyısında cıvıl cıvıl çocuk sesleri arasında hadi olsun mevsimlerden de yaz. ne kadar yalnızsan o kadar yaz yani. gündüz gazetede okuduğun haberi kendi kendine mırıldanıyorsun, o habere şaşırıyorsun belki biraz da üzülüyorsun. sonra belki biraz futbol muhabbeti ya da yanından geçen güzel kız hakkında yorum yapıyorsun. yani yalnızsın lan dibine kadar. ve bir parkın kıyısında iken yalnızsan ne fark eder uçurumun kenarında intihar etmek için yerini alan bir bağımlıdan. kaçıyorsun sonra. kapatıyorsun kendini tek iletişimin bakkala manava. ne filmdi demi ama mate? beğenmedin mi? siktir lan ne güzel çekmiş işte adamlar. sabaha o lanet koku kulaklarını tırmalayacak, kaçamayacaksın yalnızlığın biyolojik etkisinden. ha kalktın ha kalkacaksın derken kendi eserin olan yalnızlığın altında ezileceksin. 

bir bahar sabahı bir erik ağacının altında uzanmışsın çimlere sırtüstü, ağzında bir sigara ateşi gökyüzüne dayanmış. neden? neden insanların gitmesine izin verdim ki? çok mu kötülerdi elbette benden iyi. neden peki, neden bu sanatsal yalnızlığa yürüdün? bitecek sigaran ağlayacaksın. o an aklına ölmüş bir yazar gelecek ahh ulan sırası mıydı deyip mısır kralına ağlayacaksın hani şu en değersiz varlığını kaybedince her şeyini kaybettiğini anlayan. kalkıp gideceksin.  ve gün gelecek güneşe de sırtını döneceksin. güneş görmeden büyümeyen çiçekler gibi kalacaksın. tatsız, renksiz ve kısa. sabahın en kör anında koklamamak için yalnızlığın o kahreden kokusunu tıkayacaksın burnunu. o sabah ve sonraki sabahlar... o koku bir gün komşularını da rahatsız edecek. kapını çalacaklar, açmayacaksın. kıracaklar kapını. en önde yetkili olduğu anlaşılan bi hıyar arkasındakilere seslenecek " ceset torbası getirin". öleceksin ulan öleceksin. elbette düşünemeyeceksin. ama o kokuyu hiç duymayacaksın e belki biraz toprak kokusu.

Çağdaş Ünbal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder