6 Mayıs 2013 Pazartesi

Sokakta Rüya

Sokağın başına vardığında durdu. Ardını dönmeden öylece durdu. Akşam üzeri serinliği terini çabucak kuruttu. Balkonlara serilmiş çamaşırlar sokağı karnaval yerine dönüştürmüştü. Başını kaldırmadan bir sigara yaktı. Dönüp bakacaktı fakat hazırlanmalıydı. İnsan geride bıraktıklarına bakmak için şartların olgunlaşmasını bekliyor. İnanıyor şartların olgunlaşacağına. O an geldiğinde galip bir komutan gibi dikip başını geride bıraktıklarına bakıyor. Oysa Ahmet başını kaldırmadan geriye döndü. Bir süre hareketsiz kaldı. Sigarasından aldığı derin nefes kendine karşı vereceği savaşın işaretiydi. Kaldırdı başını. Her şeydi geride kalan, her şey. Çocukluğu, ailesi, sevdiği kız, arkadaşları, ilk bira, sarhoşluk, geride kalan; yaşadığıydı. Öylece bakakaldı. Ellerini nerede tutacağını bilemedi. Sanki bütün uzuvları isyana kalkışmıştı. Kontrol edemiyordu. Güneş iyice kızarmıştı. Batmak için saniyeleri sayıyordu. Sokak lambasının yanmasıyla Ahmet'in gölgesi sokağa düştü. Demek gölgesini de ardında bırakacaktı. Onun için şartların olgunlaşması herkesi geride bırakmak demekti. Belki gitmenin de ilk kuralıydı bu. Oysa bütün kurallar anlamsızdı. Ahmet bunları düşünmedi. Sigara parmaklarını yaktığında kendine gelebildi. Sokak evine çekiliyordu. Annesinin seslenişini duymayan bir kaç çocuk, işten dönen bir kaç yorgun. Tüm direncini toplamalıydı Ahmet. Bir kez döndü mü ardına bakmamalıydı. Sokaktan çıkmalı, semti terk etmeli, şehri geride bırakmalı..Gitmeliydi. O an Ahmet'i caydıracak ne kadar sıcak duygu varsa üşüşmüştü başına, bir türlü dönemiyordu sırtını hayatına. Sanki bunca yılın zehir zemberek anıları terk etmişti de sadece güzel anları kalmıştı geriye. -Eğer bu dünyada sırat köprüsü gibi bir şey varsa bu gitmek ile gitmemek anında yürüdüğün gayet kalın bir yoldur.- Rüzgar yüzünü öyle bir yalıyordu ki gitmesi için destek mi veriyor, kalması için sarılıyor mu kimse bilemedi. Kırk yıllık bir figüranın esas kızdan ayrılışını yeniden sahneye koyar gibi hızla döndü Ahmet. Sokak arkasındaydı. Gidiyordu. Geride bırakıyordu. İlerledikçe adımları hızlanıyor, yetişme telaşına düşüyordu. Aklında bekleyenin olmadığı varsa bacakların kendiliğinden hızlanmaz. Yalan. Kimsesi yoktu artık. Oysa uçuyordu Ahmet. Kanatlanmıştı.

-Ahmed kalk lann. saat kaç oldu .mına koyayım deli gibi uyuyon
-ne oldu 
-kalk diyom saat kaç oldu, daha kartona çıkacaz
-hay .ikeyim ne güzel rüya görüyodum
-ne görüyodun lan
-ne bilem; ailem, arkadaşlarım, sevdiğim, evim falan varmış, bende onları terk ediyormuşum.
-heyy allahım ya nereye gidiyomuşsun peki?
-bilmem. karton toplamaya galiba.

Çağdaş Ünbal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder