bir kaç kitap kalıyor masada
okunmamışı okunmuşun içinde, her şey karışık
yağmur damlaları cama saldırıyor ısrarla
bu bir savaştır lakin beyaz bayrak bulamıyorum
mağlubiyetimi simgeleyecek.
düşünürken tarih oluyor aklımdakiler
çok geriden geliyorum diye paniğe kapılıyorum
yanan sigara halıya düşüyor
-aman allahım iki cephede birden savaşıyorum-
annem görürse üç edecek.
tası tarağı fırlatıyorum ardından zamanın
ağız dolusu bir küfür savuruyorum
ulan biraz yavaş ol diyeceğim ama yetişmez endişesiyle susuyorum
duymaz endişesiyle sustuklarım sahipleniyorlar yeni doğanları
üstüne yürüyorlar anlamaz endişesiyle sustuklarımın
anlam veremiyorum evin içindeki bu karmaşaya, ses etmiyorum
dudakların arasından geçememiş kelimeler, kelimeler içinde en yetimleridir bana kalırsa
seslendirirken özen gösterilmeli
cennetle alakası olmayan sebeplerden ötürü.
halıya bir bardak su boşaltıyorum, yeni bir sigara yakıyorum
açıyorum camı, alıyorum yağmuru içeri
birlikte seyrediyoruz zamanın geçişini
tutamıyor kendini başlıyor camdan süzülmeye yağmur tanesi
evrendeki her şey yetişme gayesinde diye düşünüyorum
aklım tetikliyor heraklitos beliriyor camda
"akan bir yağmur tanesiyle iki kere arkadaşlık kurulmaz"
sen de haklısın diyerek uzlaşıyorum zamanı aşmış güzel abimizle
ha gayret penrecenin saçağına ulaşıyor yağmur tanesi
ki bu bir galibiyet örneği değildir
toprak dururken betona düşmek
olsa olsa mağlubiyetin geç anlaşılmasıdır yağmur tanesi için.
sigarayı söndürmek istiyorum betonda birikmiş üç beş yağmur damlasında, vazgeçiyorum
topraksa topraklığını bilsin demeye kalmadan
atıyorum izmariti toprağa
-galibiyetine gölge düşürmek benim bu yaptığım-
oysa toprak bunun bilincinde değil
izmarit ise yanmış yanacağı kadar.
kapatıyorum pencereyi
evin içinde birikmiş, hayat bulamamış kelimeleri izliyorum
cümle oluşturulabilecek kadar iyi durumdalar halen
fakat takatim yok
kafamda soru işareti çok.
kelimelerle diyorum duvarları boyasak
konuşurlar mı benimle?
Çağdaş Ünbal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder